31 Temmuz 2010 Cumartesi

Tıp Sözlüğü - A

Sponsorlu Bağlantılar:

ABDOMEN: Karın,batın.
ABORTUS: Çocuk düsürme,düsük.
ABSANS: Kısa süreli şuur kaybı.
ABSE: Çevre dokulardan kese tarzında doku ile sınırlı içerisi cerahat ile dolu olusum.
ABSORBSİYON: Emilme, örn.sindirim, gıdaların barsaklarda absorbsiyonudur denilebilir.
ADRENALİN: Böbreküstü bezlerinin iç kısımları tarafından salgılanan bir hormondur. Tabiatta bu hormonun görevi, organizmayı acil harekete hazırlamaktır ve etkisini, nabzın atısı, kanın iç organlar ve deriden kaslara sevk edilmesi, karaciğerdeki glikojenin glikoza değismesi ve böylelikle acil bir enerji kaynağı sağlanması seklinde gösterir.
AFAKİ: Gözde, lensin olmaması.
AFAZİ: Beyindeki ilgili alanların tahribi sonucu, konusma veya konusulanı anlama yeteneğinin kaybı. Disfazi, aynı durumun daha hafif bir formudur.
AFRODİZYAK: Cinsi arzuyu artırıcı maddeler, ilaçlara verilen isim.
AFONİ: Ses kaybı. Kısmi veya tam olabilir. Afoni sebepleri, genellikle konusma kaslarını kontrol eden sinirlerin hastalığı veya zedelenmesi, boğaz, gırtlak hastalıkları veya nörozdur. Histerik afoninin nedeni, suuraltı, hiç konusamamak veya özel bir durumda konuşmamak arzusudur.
AGLÜTİNASYON: Sıvı bir süspansiyonda, ufak cisimciklerin bir araya gelip birbirlerine yapışmasıdır.
AGORAFOBİ: Genis, açık bir sahada yalnız kalınca hissedilen, kontrol edilemeyen bir korkudur.
AHA: İlaçlarla, bakla yemeyle ve enfeksiyonlara bağlı olarak oluşan Akut Hemolitik Anemi.
AJİTASYON: Kisinin etrafa saldırganlığı, asırı aktivitesi ile karakterize durum.
AJİTE: Rahatsız, huzursuz, taskınlık yapan.
AKNE: Yüz, omuzlar, sırt ve göğüsteki yağ bezleriyle ilgili kronik bir deri hastalığıdır. En çok 14-20 yaslar arasında görülür ve bu hastalığın tipik belirtileri olan siyah noktalar,sivilceler, gençlerin bu en hassas devirlerinde genellikle psikolojik rahatsızlıklara yol açar. Yağ bezlerinin kanalında bir tıkaç olusur ve bu tıkacın bası sertlesip siyahlasır. Bazen, kanal tıkalı olduğu halde, bez yağ salgılamaya devam eder ve böylece içi yağ dolu bir kist olusur. Siyah noktalara tıpta komedon adı verilir.
AKONDROPLAZİ: Tedavisi olmayan, sebebi bilinmeyen kalıtsal bir cücelik tipidir. Gövde normal büyüklüte olup, kol ve bacaklar anormal derecede kısa ve bas normalden büyüktür.
AKKOMODASYON: Gözün optik sisteminin çesitli uzaklıklara uyum yaparak net görmenin sağlanması.
AKROMEGALİ: Beyin tabanında bulunan hipofiz bezinin ön bölümünün asırı çalısmasına bağlı bir durumdur. Büyüme tamamlanmadan, kemiklerin uzaması sona ermeden erken çağlarda bas gösterirse jigantism adı verilen dev görünüm olusur. Bozukluk büyüme çağının bitiminden sonra bas gösterirse, el ve ayakların genislemesi, çene ve burnun büyümesi ve sesin kalınlastığı görülür.
AKUSTİK SİNİR: İşitme siniri.
ALBİNİZM: Deride,saçlarda vegözlerde buraların normal rengini veren boya maddesinin ırsi olarak yokluğu. 20.000'de bir insanda görülür. Genel albinizmde deride pigment (boya maddesi melanin) yoktur. Saçlar kar beyazdır. Gözün irisi pembe, tam ortadaki papilla kırmızıdır. Astigmatizma ve ışıktan korkma bunlarda çok olur. Zeka ve fiziki bakımdan gerilik bu hastalığa eşlik edebilir.
ALT (Alanin Amino Transferaz): Karaciğer fonksiyon bozukluğu parametrelerinden biri. kanda asparjin amino transferaz ile birlikte yüksekliği, karaciğerde soruna dalalettir.
AMBLİYOPİ: Gözde belirli bir bozukluk olmaksızın olusan görme tembelliği.
AMBU: Ambu, solunum cihazıdır. Ambunun maske ve gövde (Kese-Balon) bölümü vardır, ambu cihazı, zor solunum yapan veya solunu mu durmuş hastalara yapay solunum yaptırmak amacıyla mekanik olarak kullanılır. Ambu cihazı ilk yardımcı tarafından kolayca uygulanan bir cihazdır. Ambu ile yapay solunum yapılamıyorsa hastaya önce airway uygulanır.
AMNEZİ: Hafızanın kısmen veya tamamen kaybolması.
AMPUTASYON: Kolun, bacağın ya da vücudun bir kısmının kesilip çıkarılması.
ANALJEZİK: Ağrı kesici.
ANEMİ: Kısaca, halk arasında kansızlık olarak bilinen anemi, alyuvarların sayı olarak az olması ve alyuvarların içerisinde bulunan hemoglobin adı verilen maddenin miktarının azlığıdır.
ANEMİK: Kan değerleri düsük olan, yani kan sayımında eritrosit sayıları ve hemoglobin miktarı düsük olan kisi.
ANERJİ: Özel bir antijene cevap verilmemesi hali. Organizmanın savunma yeteneğinin kaybolması.
ANESTEZİ: Doktorlar, ameliyat sırasında ağrı duymaması için, ameliyattan önce hastaya bir iğne yapar ya da solunum yoluyla bir gaz verirler. Hastanın bilincini yitirerek uykuya geçmesine narkoz, böylece vücudundaki ağrıları duyamayacak duruma gelmesine anestezi, bu duyu yitimine yol açan maddelere de anestezik denir.
ANGİNA PEKTORİS: Kalp adelesinin oksijen gereksinimi ile kalp adelesine gelen oksijen miktarı arasındaki normalde olması gereken denge bozulduğu zaman, yani kalp adelesine yetersiz O2 geldiği zaman olusan miyokart iskemisi, angina pektoris diye isimlendirilen göğüs ağrısı meydana getirir.
ANKSİETE: İç sıkıntısı, iç daralması.
ANOSMİ: Koku alamama, nezle grip gibi enfeksiyonlarda olabildiği gibi koku siniri ile ilgili beyin bölgesindeki patolojilerde de görülebilir.
ANOREKSİ: Anorexia Nervosa, özellikle genç kadınlarda görülebilen, yemek yememek, çok az uyumak, buna rağmen çok aktif olmakla beliren psikolojik bir bozukluktur. Bu durum genellikle kisinin çok sismanladığı kanısı ile mübalağalı bir sekilde rejim uygulaması ile baslar, önceleri kontrol edilebilen istah bir süre sonra hakikaten yok olur ve zayıflama normal ölçüleri asar.
ANSEFALİT: Beyin iltihabı.
ANTİENFLAMATUAR: İltihabi reaksiyonu önleyen madde, ilaç...
ANTİSEPTİK: Mikropları, yani insan, hayvan ve bitkilerin dokularına yerleserek hastalığa yol açan bakteri, virüs, mantar gibi tek hücreli asalak canlıları yok etmek sağlıklı yasamın temel kosullarından biridir. Antiseptik, antibiyotik ve dezenfektan gibi değisik adlarla anılan birçok madde bu amaçla gelistirilmistir. Ama genel olarak "mikrop" öldürücüler denen bütün bu maddelerin bazı özellikleri ve kullanımları farklıdır.
ANTİSEPTİKLERİN TARİHİ: İnsanlar, "mikrop kuramının" bulunmasından yüzyıllarca önce neden ve nasıl etki yaptığını bilmeksizin antiseptikleri kullanıyorlardı. Örneğin çiğ etin bol tuz ve baharatla yoğrularak sucuk biçiminde saklanması, sebzelerin yoğun bir tuz ve limon ya da sirke çözeltisi içinde bekletilerek tursu yapılması, bakterileri büyük ölçüde yok ederek bu besinlerin bozulmasını önlüyordu. Bugünkü antiseptikler ise Louis Pasteur'ün değerli çalısmalarının ürünüdür.
ANTİSEPTİKLER NASIL ETKİ YAPAR?Kimyasal antiseptiklerin mikroplar üzerinde nasıl etkili oldukları tam olarak açıklanamamıstır. Bu maddeler doğrudan doğruya mikrop hücresine girerek yasamsal islevlerini engelleyebileceği gibi, mikrop hücresinin dıs zarını eriterek de yıkıcı etki gösterebilir. Ne var ki birçok antiseptik normal hücreler üzerinde de ayn etkiyi yapar. Bu yüzden bu maddelerin dikkatli kullanılması gerekir. Bazı antiseptikler ağızdan alındığında ya da vücuda sırınga edildiğinde ağır sonuçlara, hatta ölüme yol açabilir.
ANTİSPAZMODİK: Spazm çözücü, daha çok iç organlardaki düz kasların kasılmalarını çözen ilaç grubuna verilen isim.
ANTİSTATİK: Statik elektrik birikimini önleyen madde.
ANTİTOKSİK: Toksin giderici.
ANTİTÜSSİF: Öksürük giderici.
ANTİVİRAL: Virüslara etkili, virusların zararlı etkilerini önleyen.
ANÜLER: Halka seklinde.
ANÜRİ: İdrar çıkaramama.
ANÜS: Makat, sindirim kanalının bitis kısmı.
AORT KAPAĞI: Sol ventrikülden tek yönlü kan akımına imkan sağlayan, aort ile sol ventrikülü birbirinden ayıran olusumdur. Aort kapağı darlıkları çocukluk yaslarda doğumsal, genç ve eriskin çağda romatizmal, ileri yaslarda da kalsifik-degeneratif tip daha sık görülür.
AORTA: Kalpten çıkan, vücudun en büyük damarı, kalpten çıktıktan sonraki kavisli bölümüne arcus aorta, göğüs kafesi içersinde seyreden kısmına torasik aorta ve karın içersinde seyreden bölümüne de abdominal aorta denir.
AORTİK ANEVRİZMA: Aort damarının her hangi bir bölümünde görülen genisleme.
APANDİSİT: Kör barsak (apendiks) iltihabı.
APATİ: Çevre ile anormal derecede ilgisizlik, duygusuzluk, kayıtsızlık.
APEKS: Uç, tepe, zirve.
APİROJEN: Ates yükselmesine neden olan herhangi bir madde tasımayan.
APNE: Solunumun geçici bir zaman içinde durması.
APOPLEKSİ: Felç, inme.
ARAKNOİT: Beynin üzerini örten ince zar.
ASETABULUM: Uyluk kemiğinin basının, kalça kemiği ile eklem yaptığı çukurluk
ASETİLSALİSİLİK ASİT: Yaygın olarak kullanılan ve bilinen aspirinin kimyasal adı.
ASİDOZ: Organizmanın asit baz dengesinde asit istikametinde bozulma sonucu ortaya çıkan entoksikasyon tablosu.
ASO: "Antistreptolizin O" için kullanılan kısaltma. Streptolizin, "Hemolitik Streptokok" adı verilen bakterilerin salgıladığı toksinin adıdır. Bu toksinin varlığını tespit için yapılan tetkike de kısaca ASO adı verilir. ASO, romatizma gibi bazı Hemolitik Streptokok enfeksiyonlarında yükselir bu açıdan teshis te ASO değerleri önem tasır.
AST (aspartate aminotransferase- Aspartat aminotransferez): Bir karaciğer enzimi. karaciğer fonksiyonları değerlendirmek için alt ile birlikte bakılır.
Diğer: Vücudun bazı bölgelerindeki hücreler zedelendiğinde salgılanan bir enzim türü. benzer bir enzim olan ama yoğunlukla karaciğerden salgılanan bir enzim olan alanin amino transferaz (alt) ile kandaki oranı tüm diğer belirtilerden çok daha önce hepatit teşhisinin konulabilmesini sağlamaktadır..
ASTHMA: Astım. 
ASİL TENDONU: Baldır arka kısmındaki kas grubunun, topuk kemiğine birlesmesini ve ayağın asağı yukarı hareketini sağlayan yapı(kiris).
ATROPİN: Belladonna (Güzel Avrat Otu) adlı bitkiden elde edilen bir alkaloiddir. Tıpta çok değisik kullanım alanları vardır. Örneğin, göz dibinin muayenesinde, göz bebeğinin genisletilmesi için, ayrıca anesteziden önce üst solunum yollarında salgıların azaltılması için kullanılır.